Türk Dilinin İlk Yazılı Eserinin Ortaya Çıkış Hikayesi: Orhun Abideleri! - Hayata Dair Her Şey ve Siz

Breaking

10 Ocak 2018 Çarşamba

Türk Dilinin İlk Yazılı Eserinin Ortaya Çıkış Hikayesi: Orhun Abideleri!

Türk tarihinin bu günlere taşınmış en büyük eserlerinden biri olan Orhun Abideleri, yüzyılı aşkın süredir incelenmesi neticesinde dünyanın en eski yazıtlarından biri olduğu ve bu yazıtların Türklere ait olduğu ortaya çıkartıldı. İşte Orhun Abideleri'nin doğuş hikayesi.

Olay İsveçli bir harita subayının Yenisey Vadisi'nde gezinmesiyle başlamıştır.


Tarih 1791, burada bulunmasının tek amacı İsveç Kralı'nın Ruslara esir düşmesiydi, onu aramak ve kurtarmak için oraya gelmişti. Gittiği her yerde araştırma yapıyor, faydalı olan bir şeyler tespit etmeye çalışıyordu.

Yanına bir köylü geldi ve Çarkov köyü yakınlarında boylarının üç metreye ulaştığı taşlar olduğunu söyledi.


Bunun üzerine bir an önce görmek için Çarkov köyünün yolunu tuttular. Oraya vardıklarında köylünün anlattığı gibi değişik harfler ve şekillerle yazılmış yazıtlarla karşılaştı. Bunların hangi uygarlığa ait olduğu konusunda hiç bir fikri yoktu.

Yazıları not etmeye başladı ve bunlar hakkında etraftan bilgiler toplamaya çalıştı.


Bu ülkedeki çalışmalarını tamamladıktan sonra kendi ülkesine gitme kararı aldı ve bu topladığı bilgileri oradaki bilim insanlarıyla paylaştı.

Yıl 1730'u gösterdiğinde bu bilgileri kitap haline getirdi


Kitap yayımlanır yayımlanmaz Avrupa'da büyük ilgi gördü, birçok bilim insanı bu konu hakkında bilgi almak istedi. Herkes ayrı bir tez ortaya atıyor farklı farklı uygarlıklardan bahsediyordu.

Kitabın basıldığı yıl ile 1889 yılları arasında birçok bilim insanı bölgeye araştırmaya gitti.


Oraya gittiklerinde birçok yazıt ve abide bulmalarına rağmen, üzerilerinde yazılı olan alfabeler ve şekilleri bir türlü çözmeyi başaramadılar. Uzun yıllar bu konu üzerinde büyük çabalar sarf ettiler.

Yıl 1899'u gösterdiğinde Rus Arkeolog Nikolay Mihailoviç Yadrintsev Orhun Vadisi'nde kimsenin keşfedemediği bir şey bulmuştu.


Boyu 3,75 metre mermerden olan bu taşın etrafının her yeri yazılarla çevriliydi. Kül Tiğin'e ait olduğu sonraki yıllarda anlaşılan bu taş ile birlikte, biraz daha ilerisinde üç parçaya ayrılmış başka bir taş daha buldu. Bunları bilim insanlarıyla paylaştı ve büyük ilgi gördü.

Yıllar geçtikçe bu yazıtların kime ait olduğu konusu büyük merak uyandırdı.


Rus ve Finli bilim insanları bölgeye sık sık gelip araştırmalarına devam ettiler. Bu araştırmalar o kadar yoğun devam etti ki yıllar yılları kovaladı. Fakat hala bu yazıtların tam anlamıyla kime ait olduğu bulunamadı.

Ünlü bilim insanları da bu araştırmaya katılmaya karar verdiler.


Bu bilim adamları bilim dünyası içinde büyük saygınlığı olan on dil bilen Vilhelm Thomsen ve hayatını dil bilime adamış olan Wilhelm Radloff’du. Çok çaba harcamalarına rağmen bir türlü bu yazıtların sırrı çözülemiyordu.

Gizemli yazıtların esrarı bu kadar insanının bir araya gelmesine karşın hala çözülemiyordu.


Bu gizemli taşlar resmen kendini medeniye kapatmış gibiydi. Yazıların yukarıdan aşağıya mı, yoksa sağdan sola mı yazıldığı bile tespit edilemiyordu. Bilim bu keşif üzerinde sınıfta kalmamak için çaba sarf ediyordu.

Hayatlarını dil bilimine vermiş olan Thomsen ve Radloff’in tek uğraşı yazıtlar olmuştu.


Thomsen yaptığı araştırmalarda metinlerde çok sık kullanılan bir harfin olduğunu fark etti. Bu bulduğu harf "i" harfi idi. Bu araştırmayı daha da yoğunlaştırdıkça daha sık kullanılan bir haf kümesine uluşmaya başardı.

İşte ilk kelimenin bulunuşu


Bir sürü kombinasyonlar deneyen Thomsen, sonunda bir kelime bulmayı başardı bu kelime "tengri" idi. Yıllar geçtikçe araştırmalarına hız kesmeden devam eden bilim insanı sonunda ilk cümleyi de kurmayı başarmıştı "Tengri teg tengriden bolmış Türk bilge kaganım, bu ödke olurtum"

Yıll 1895'i gösterdiğinde Radloff isimli bilim insanı Thomsen'in geliştirdiği yolu ilerletmeyi başardı.


Böylelikle Orhun (Yenisey) Yazıtlarının yazılışı ve okunuşu tamamlanmış oldu. Yazıtların Türklere ait olduğu kanıtlanmıştır. Bu buluşlar yapılmış ilerleme sağlanmış fakat bizlere tam üç yıl sonra ulaşmıştır. Fakat çok büyük ilgi görmemiştir. Avrupa'nın bilim için koşturması bizim insanımız için pek de işe yarar bir durum olarak görülmemiştir.

Bilim insanı Radloff daha sonraki yıllarda Sultan Abdülhamid tarafından ödüllendirilmiştir.


Kendisine bilime ve Türkoloji'ye katkılarından dolayı mecidiye nişanı verilmiştir.
Ben okudum okurken de çok etkilendim, sizlerle de paylaşmayı istedim. Umarım biraz olsun bunları okurken benim kadar gururlanırsınız. Fakat şu da bir gerçek ki, yabancı insanların bilime bu kadar önem vermesi ve bizim toplulumuzun bilimden bu kadar uzak durması beni gerçekten ziyadesiyle üzdü. Lütfen bilime ve yeniliklere açık olalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder